29 Haziran 2012 Cuma
Blog hali işte napıcaksın yazı mazı yuvarlanıp gidiyoruz. Ya sen?
Saat 01.00 kaç gündür gece
yazıyorum tam yaz tatili havası. Hele hele dün saat 03.30’da yazdım sormayın o
depresyon haliyle. Yarın bakalım kaçta? :S. Artık uyuyamamaktan korkuyorum ya
ahahah :D. Uzatmiyim lafı arkadaşım neyse bu yazıyı yazmaya başlamamın amacı şu
kaç gecedir blog yaşamımda birkaç dilekte bulunmaktır. Dileklerden önce bir şey
söyleyeceğim: “Şaka maka ben bu blog yaşamını iyi kaptım bir sürü filan blog
okuyorum. Ne okur-yazar kız oldum peh. İnsanlar Reina akanzi peşinde ben Blogya’ya
akıyorum. Tamam tamam aşırı yoğun gece hayatımı anlatıpta sizi kıskandırmayayım
yazık. Six-pack görmüşü var görmemişi var. Öyle değil mi? :D hehehehehe. “. Diyeceğimi
dedim arkidiş şimdi gelelim bu benim soğuk şakalarımdan dileklerime.
Ya doğum günümde yaklaşıyor
aslında 2 Ağustos hani şu dilek olayını doğum günümde mi yayınlasaydım ne. Ya
da neyse şurada biz bizeyiz caaanım. Alt tarafı birkaç dilek. Halledersiniz siz
hihihhihi.
Dilek #1
Aç gözlü görünmek istemiyorum ama
lütfen bloğum artık 30 üye filan olsun yaaa L.
Herkesin 30 – 300 arası üyesi var, ezikleniyorumm.
Dilek #2
Aslında bu dileğimi birinci
olarak görüyorum gözümde çünkü birinci dileğim şaka lütfen benim reklamımı
filan yapma rica ediyorum. Hayır ısrar etme lütfen.(Şizofrenliğim bitti devam
ediyorum.) Sadece birkaç yorum istiyorum sizden hele hele baya sevdiğim blog
yazarları atarsa çok mutlu olurum isim vermeyeceğim bu konuda ama birkaç tane
favorim var. Yorum, yorum ve yorum istiyorum sadece çünkü yazılarım hakkındaki
görüşleriniz önemli benim için J.
Dilek #3
Benden daha çok ışığa sahip
olduğunu düşündüğüm arkadaşımın üyesi olun lütfen J. Aslında reklam filan amacım
yok sadece bence güzel yazıyor ve daha çok üye hak ediyor. Pink Infinity’s
World “http://pinkinfinityworld.blogspot.com/”
. Bugün bana küpe hediye etti canım arkadaşım J.
Üyesi olun birkaç yazısını okuyun pişman olmayacaksınız. Şu anda onu
yazdığımdan haberi yok İstanbul’da değil ama siz ekleyin J. Şu koca 3 senedir
beni bırakmayan tek arkadaşım ve blog yazmaya beni ikna eden kişi.
Dilek #4
Blog sitesi artık düşünce gücüyle
çalışmalı bence yani bloğumun şeklini değiştirmek için bir sürü tuşa basmak çok
kasış.
Dilek #5
Bu dilek dahil yazacağım birçok
dilekte de zırvalayacağım o yüzden siteyi kapatabilirsin :D. Ama merak edersen
oku.
5.dileğim ise şu yaz kilo
almamam. Geçen yaz o kadar kilo almıştım ki birkaç hafta öncesinden aldığım
eteklere sığmıyordum. Kİ işin kötü tarafı etekler dar etekler değillerdi gayet
bollardı.
Dilek #6
Canım ya eğer hala okumaya devam
ediyorsan sen iyi bir arkadaşsın ya da aşırı sabırlısın.
Bu dileğim artık aşırı utangaç
olmamam için. Yani güneş gözlüğünü takıpta havuz başındaki mavi gözlü, sarı
saçlı, six-packli çocuğu siyah camlı gözlük atından izlemeyi bırakmalıyım ya da
sırf ismini öğrenmek için FBI’dan daha iyi araştırma yapmamalıyım. Cesaretimi
toplayıp sormak her zaman daha iyi (olgun biri oldukça).
Dilek #7
Bu son dileğim ve bu dileğimi
yazım aptalca olmuş olsa bile okumuş olan sabırlı veya iyi blogdaşım için
kullanıcam. Yani senin için. Umarım senin gibi blogdaşlara sahip olursun. Bu
arada gaza geldiğim için yeni bir kelime ürettim dikkatini çekmiştir :D.
xoxo,
Düşük Bel Kot
28 Haziran 2012 Perşembe
Yetersiz Olduğumu Düşünmekten Bıktım
İnsanlar bana bu duyguyu
yaşatmayı seviyor mu yoksa ben mi mozaşisttim hala bu problemi kafam almış
değil. İnsan kaybetmekten bıktım, yenilerini kazanmaya çalışmaktan bıktım.
Bıktım bıktım ve bıktım. Üzgünüm sürekli mutlu yazılar yazmayacağım bu bloga
çünkü hayatım Amerikan komedi dizisi deği. Yok aslında öyle traji-komik. Bütün
senemi zaten anlamsız şekilde harcadım bir de uf tamam konuşmicam kesiyorum.
Sadece bazen yetersiz olduğumu düşünüyorum. Onlar mükemmel ben değilmişim gibi
geliyor. Ne bileyim ergenlik midir nedir? Ama sonra annemle ya da arkadaşımla
konuşuyorum rahatlıyorum çünkü kendi yaşamımın aslında güzel olduğunu
görüyorum. Bazen biz insanlar bencil olabiliyoruz annemin dediklerini yapmaya
çalışıyorum. Kimse hakkında kötü düşünmüyorum artık yani önyargılı değilim.
Ayrıca çok doğru insan yaşamının her döneminde iyi bir arkadaşa sahip oluyor.
Ama sadece bazen istiyorum ki bu yaşanmış olaylar unutulmasın. Çok anlamsız ben
en çok buna üzülüyorum. Yaşanmış bütün güzel anıları unutan insanlar gibi asla
olamayacağım onlara hayatta başarılar çünkü mutlu olamayacaklar. Bazen yetersiz
olduğum fikrine kapılıyorum bütün yazıda da bahsettiğim gibi aslında çok
anlamsız hiç kimse mükemmel değil ki. Hayır
benim tek suçum hassas bir insan olmam ben insanlara ikinci bir şansı verdikçe
iyice mahvoluyor her şey. Artık özür dileyen taraf olmak istemiyorum çok
anlamsız. Neyse sanırım yine kendimi daha iyi hissetmeye başladım ama baştan
bir dileğim var bu sene için umarım güzel anıları hiçe sayan, her şey için
sorun çıkartan ve dürüst olmayan insanlarla tanışmam. Ben kendi davranışlarıma
çok dikkat ediyorum artık lütfen sizde edin.
Sevgilerle,
Düşük Bel Kot
27 Haziran 2012 Çarşamba
Do It Like A Dude - Jessie J, 26 Haziran İstanbul
Konserden bir video buldum youtube'ta kendi çektiğimide koyarımda çok uzaktaydım ben ama konsere bu şarkıyla başladı çok çok mükemmeldi. İzleyin :).
Konserden Resimler
Biletim :D
Konser alanına girerken takılan bileklik
Jessie J ve bahsettiğim küçük Naz (uzaktaydım o yüzden ekrandan çektim)
Konser öncesi alanda yediğimiz pizza anısı var diye paylaştım da.
Ve Jessie <3
Jessie J we love you and your accent too(seni seviyoruz ve aksanını da)
Jessie J Konseri
Müzik, eğlence, arkadaşlar ve
tekrar müzik :D. Bu konuya başlamamın 3.yazısı oldun çünkü mahvettim diğer
yazılarımda. Büyük ihtimalle bu güzel konuyu mahvedicem tekrar. O yüzden şimdi
arkanıza yaslanın ve nasıl bu kadar amatör bir blog yazısı olur görün. Ayrıca
konserle ilgili baya bir fotoğraf paylaşacağım onu önceden belirteyim (kendi
amatör çekimim ama maalesef :S). Öncelikle ben bu konsere kuzenim ve
arkadaşımla gittim. Hoş onlarla gitmem bir şey ifade etmedi yani çünkü
bildiğiniz bizim tüm okul oradaydı. Yaz tatili değilde okul gezisi gibiydi
tırsınçç. Ayrıca bir hocayı da sevgilisi ile görmem rezilliğin daniskasıydı (Bu
daniska kelimesi çok hoş değil mii?). Neyse bunlardan bahsedecek değilim konumuz
Jessie J ve ben konuya girişimi yapıcam. Kararlıyım en azından bugüne biter.
Konser alanına vardığımızda
kalabalık değil bütün dünya oraya toplanmış gibiydi. Hihihi ama bizim üstün
başarımız ve aklımız araya şirinlik yaparak ve çaktırmayarak kaynamaya yetti.
Ama şaka yapmıyorum tam 1 saat o sırada debelendik. Sonunda girdik ama kötü
haber 3 saat boyunca başka bir grup çaldı. Tamam, burada biraz eleştireceğim. Öncesinde
başa bir grubun çalması normal fakat bu grup 3 saat olunca insan cinnet
geçiriyor allahtan pizza filan yedik. Hadi bunları bırakıyorum Jessie J 1 saat
konser yaptı sadece en azından 2 saat bekliyordum. Yine de hakkını vermek lazım
Jessie J’in ciddi anlamda profesyonel ve yetenekli. Sesi mükemmel ama sahne
şovu hiç koymamayı tercih ediyor beni izleyin sahneye ihtiyaç yok misali.
Konserin son şarkısı “Price Tag” oldu bu şarkıyı seyirciler arasında 4-5
yaşlarındaki Naz isimli küçük kızı seçerek söyledi. Çok şirin bir kızdı bizi
çok iyi temsil etti. Şaka yapmıyorum şarkıyı başından sonuna kadar ezbere
biliyordu. En çok hoşuma giden ise Jessie J’in konserindeki bir öğütü oldu.
Size Türkçesini çevireyim hatırladığım ve videosunu çektiğim kadarıyla (çok
parça parça kendi kelimelerimle düzenlicem): “Bazen her şey bitmiş olsa bile
aslında bittiğini sanmışızdır. Bir kayıp bir son gibi görünmüş olsa da aslında
yeni bir başlangıçtır. Bir son bizim yıkılmamızın nedeni olmamalı. Annem bana
her zaman derdi: “Her şey kötüyken sonlanan son aslında son değildir.” Benim hatırlayabildiğim
kadar bu ama sizce de çok iyi bir laf değil mi? Uf bu sözü biraz daha
düşünürsem filozof olucam ben konserin önemli bölümlerni anlatıyım. Jessie
birkaç tane Türkçe kelime öğrenmiş: İyi Akşamlar ve Teşekkürler gibi :D. Jessie’nin
ayakkabılarına özellikle bayıldım, taptım, öldüm. Kıyafeti de rahat ve şıktı
bence. Kısacası çok şirin bir konserdi anlatabileceğim olay topluluğu bu kadar
ama ciddi anlamda koptuk. Senin de orda olmanı isterdim sayın okuyucum J. Birkaç fotoğraf
paylaşacağım bakmayı unutma ;). Son olarak 8 üyem olmuş biliyorum az ve çok
fail insanların 300’den aşağı yok ama bu haliyle bile blogumu seviyorum. Öptüm
çok.
Not: Bu yazıyı daha da uzatabilirdim
ama sıkılmandan korkuyorum. Sonra kendimi aşırı beğenen ve kırk yılda bir
konsere gitmiş olan ki bu kısım doğru :D ve sonra da bunu aşırı sıkıcı bir
dille anlatan biri olmak istemiyorum o yüzden sevgilerle
Düşük Bel Kot
25 Haziran 2012 Pazartesi
Katy Perry - Wide Awake
Katy Perry'nin en sevdiğim klibi oldu kısacası inanılmaz hoş mutlaka izleyinn. Bu arada Katy Perry paylaştığıma bakmayın yarın Jessie J'in konserine gidiyorumm. Mutlaka bunla ilgili bir yazı yazacağım. Öptüm çok. Düşük Bel Kot
Sanal Alem Cesurluğu nedir abi ya kendinize gelin...
Şimdi bu yazıya bilindik bir konu
ile başlayacağım. Yani kardeşim bilindik bilinmesine ama her seferinde de mi bu
olaya maruz kalırım anlamadım ki? Konu sanal alem cesurluğu. Hayır yani şimdi
şu her bilindik olaylardan sonra sanal alemde kendini huzurlu hissetme
olayından bahsediyorum. Ne yani sığnak mı o sanal alem kimsenin bulamayacağını
sandığınız bir mağara mı? Madem bir şeyle ilgili fikrin var yaz günlüğüne. Yok
sonra kişiye belli etmeden onunla ilgili düşüncelerini atarlı bir şekilde sanal
aleme yazmak filan olmuyor. Bunların en başı Twitter. Sonra atılan bu
tweetlerden sonra bizi boşu boşuna uğraştırma abi ya. Yok o laf bana mıydı yok
sana mıydı baya kasış bir olay. Ha bir de en önemlisi hani şu arkadan hiçbir
olayı bilmeyip de: “Sana yazıyor sanki. Hem yazsa bile isim vermemiş üzerinde
durma yani.” diyen tikiler yok mu en çok onlara bitiyorum. Yahu olayı
bilmiyorsan üstüne üstlük bu olay hiç başına gelmemişse edebinle otur karışma
sen. Ay ama lütfen benim kim olduğumu bilen ve okuyanlar varsa üzerlerine
alınmasınlar sadece yazmak için popüler bir konu buldum yazıyorum. Neyse
kısacası anlatmak istediğimi daha fazla anlatırsam derin konulara gireceğim.
Kesmek en iyisi ama bazen bende kendimi bu cesurluğun içinde bulabiliyorum ama
artık kendimi tutmayı öğrendim. Ama lütfen siz yapmayın ok kişinin kalbi
kırılıyor olabilir.
Düşük Bel Kot
24 Haziran 2012 Pazar
Aile tatlı şey - Nasihatler olmadığı sürece - sevgiler
İnanamıyorum artık Düşük Bel Kot
üyeleri 4 oldu tam bir skandal. Açıkçası bu kadar kalabalık olacağımız aklımın
ucundan geçmezdi. Çünkü ben maalesef ama maalesef aşırı üşengeç bir kızım yani
kendimi övmek gibi olmasın ancak uykum yoksa yazı yazabilirim ya da aşırı
üzgün/mutluysam. Bu yazı ise hem 4
üyelik bir ailenin sevincinden hem de uykum gelmediği için. Bu yazıyı ne hakkında
yazayım diye çok düşündüm ve buldum. O ailelerin bilindik “Aman çocuğum öyle
yaparsan şöyle olur.” nasihatlerinden bahsedeceğim.
Önceki yazım arkadaşımla
buluşmamla ilgiliydi aslında her ne kadar benim ailem normal bir aile olsa da
insan denen varlığın “merak” adındaki küçük, görünmez bir dostu var. Ah o
yumurcak yok mu?! İşte o fısıldadığı zaman en gamsız insan bile bir anda ‘en
mantıklı’ kişi çıkı veriyor. Kinder yumurta gibi sadece büyük versiyonu. O gün
bile giderken bana verilen nasihati size söyleyeyim: “Aman dikkat et yavrum.
Eğer biri sana çikolata filan verip annen orada bekliyor derse inanma.”. Ohh
yok artık ne yaptınız anne hani marjinal biz ergenlerdi size ne oluyor? Bir
kere adam bana çikolata uzatsa “Çocuk mu kandırıyorsun koçum?” diye bir soru
yöneltirim. Hani nasihat: “Aman yavrum eğer biri sana ‘tektaş’ verirse sakın
gitme.” gibi bir şey olsa anlardım da. Yani çikolata aşırı masum ya hani gazoz
olsa gıkım çıkmaz. Babam da annem de cidden böyle bir şey olduğunu düşünüyor ya
en acı kısmı bu. Okumuş insanlarsınız yapmayın ya… Neyse şaka maka bu nasihat
ya da uyarılar bazen beni bile tedirgin ediyor. Ben bile kanıyorum ha. Artık
dışarıda bütün yaşlı amcalara ya da elinde çikolata yiyen insanlara potansiyel
bir katil gözüyle bakıyorum. Tehlikeyi farkında mısınız?
Tamam tamam ailelerin fazla
üstüne gittim ama kabul edelim ki bu durumlar yaşanmıyor değil. Bazı yönlerde de haklılar ya da ben haklı
buluyorum onları. Evde ezelden beri tek kalmaya korkan bir insanım ben yani ne
bileyim tipim değil. Allahtan ev dubleks filan değil yoksa iyice yanmıştım.
Bildiğiniz gibi korku filmlerinde hep cinler, şeytanlar dubleks evlere giriyor.
Korka bileceğim en uç nokta ise bizim eve arı girmesi olur. Ama mazur görün
benim üstün hayal gücüm o anlarda aşırı çalıştığı için bütün klasik korku
hikayeleri ve hırsızlık olayları aklımın bir ucunda fır dönüyor. İşte o andaki
verilen bütün nasihatlerin gözünden öpesim var. Annem o anda “Aman ocaklara
dikkat et”, “Camı açık unutma”, “Dondurma yersen arkasından su iç” filan gibi
nasihatlerde bulununca anlından öpesim geliyor annemi. Hani o anda keşke beş
çayına gelse de anlatsa filan oluyorum yeter ki çıkmasın evden modundayım. Ama verilmesi gereken başka önerilerde var örneğin
“Yanında bol bol sarımsak bulundur eve vampir girerse diye.” gibi bir öneri bana
gayet mantıklı geliyor, insanlar hala ‘2012’ye inanıyorsa neden olmasın. Neyse o evden çıkış olayı beni hemen odamda
televizyon açmaya itiyor ve içeriden gelen en ufak tıkırtı bile benim adrelin
seviyemin artmasına yetiyor. Öyle bakmayın ekrana ben ezikmişim gibi. Şaka
değil evin içinde bağıra bağıra her odaya giriyorum. Hani ses filan gelse
yandıkta haberim yok. Her şeyin sonunda
o uykuya geçişte süper oluyor ölecek miyim ölmeyecek miyim gibisinden
papatyaların nesli tükeniyor evde. Ama sonunda sağ salim bitiyor gece.
Sonuç olarak aile nasihatlerinin
kulağa ne kadar anlamsız geldiği değişiyor. Geriye alan şey ise ailenin önemi
oluyor.
Düşük Bel Kot…
22 Haziran 2012 Cuma
Bir kankayla nasıl kopulur? Sor bakalım küçük
Bugünün çok güzel olduğu
gerçeğiyle baya bir yüzleşmem lazım. Tahmin edebileceğiniz gibi yine
Akmerkezdeyim hihihhi . Söz bir dahakine Kanyon’a filan gideceğim ama iyi
yönden bakalım Akmerkez benim sayemde zengin. Neyse sonunda yaz tatilinin
geldiğini hissettim. Oh be artık gam yemem dostlarım. Bir yandan sınava giren
arkadaşımda oldu canım ya hazırlık sınavı liseye geçecekte. Daha dün gibiydi
gözümün önünde büyüdü yavrucak. Ahahah tamam fazla kopuyorum ama söz bugüne
özgü bir şey. Bakın size tavsiye veriyorum bir seneniz çok kötü geçtiyse yaz
tatilini iyi değerlendirmeniz lazım. Örneğin ben aşırı yakın bir kankam ile
spora başlayacağım. Yine de bunun istikrarlı olarak süreceğinden emin değilim.
Spor yaptıktan sonra eve yağlı bir tavuk çağırmış insanım ben. Hiç yüzünüzü
filan buruşturmayın kabul edin sizde öyle şeyler yiyiyorsunuz (eğer vejateryan
değilseniz). Tamam zevk için hayvanların öldürülmesine karşıyım yani bir çanta
için yılanların, timsahların katledilmesi çok canice ama bir yönden bakın besin
zinciri diye bir şey var. Potasyum vs. ama yinede sizin görüşünüze de saygı
duyarım o ayrı. En son bugünden bahsediyordum neyse saat 09.00’da buluşupta AVM’nin
açık olmadığı gerçeğini oraya vardıktan sonra anlayan iki arkadaş olduk. Ne
yani özlemişiz birbirimizi ne yapalım? Dışarıdaki küçük kopuş hikayelerimizin
dışında olaya dönmek istiyorum. Yani şimdi ne kadar koptuğumuzu ve dışarıda
shuffle yaptığımızı filan yazsam inanmazsın o yüzden izin verde bloğumda(allahım
ne kadar kıro bir kelime?!) rezil olmayayım :D. İçeriye geçeyim en iyisi…
Kahvaltıyı Starbucks’ta edin derim fakat sonradan kaçırdığınız kafein miktarı
kafanızı güzel yapıp bütün paralarınızı yerse benden değil. Sağolsun arkadaşım
yanımda iki tane frappuccino içtikten sonra coştuğu için. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….kahvaltınızı
bitirmenizi bekledim de J.
Dopingi aldınız (Bu kelimenin nasıl
yazıldığını bilmiyorum beni suçlamayın) ve alışverişe hazırsınız. Ahahaha unuttuğum
bir nokta var dedikodunuzu da bitirdiniz şimdi odaklanın. Zara, Oxxo,
Accessorize ve telefon kapçılarının bulunduğu yeri talan ettik açıkçası biz,
sizde yapabilirsiniz. Neyse
kararlaştırdığınız mağazaları talan ederek gezin zaten biraz mağazaya birkaç
defa gireceğiniz kesin. Yine de en çok kopma anı yaşacağınız yer kitapevi
olacak bu bir gerçek. Birçok kitap, sessiz ortam ve bir kanka. Gülmemen için
sebep? Günün sonunda ne kadar çok kafein tüketsen bile yorulacağın kesin o
yüzden BBM, WhatsApp veya direkman mesaj gibi şeyler icat edilmiş. Voice Note
gönderebilirsiniz birbirlerinize ki ben en çok bunu öneriyorum aşırı kopuş bir
durum oluyor. Aptalca şeyler bağırmak ve aptalca müzikler söylemek sesli notu
baya bir komikleştiriyor. Ne yapıyorsun sen odada diye seslenişine hazır olun
annenizin. Neyse ben kendi yaz tatilimin güzel gününden birini elimden
geldiğince güzel anlattım eğer öyle arkadaşlarınız yoksa suç bende değil ona
göre J. Ve
lütfen okuyan biri üye olsun 1 üyelik
bir blog kadar ezik düştüğüm bir durum yok :D.
20 Haziran 2012 Çarşamba
Jean Dujardin - Gülüşü Müthiş Olan Adam
Fark ettim de bu blog gittikçe kültür-sanat ikileminde kalmış klasik bir blog olmaya başlıyor. Yapabileceğim bir şey yok aslında neyi beğeniyorsam onu yazıyorum ve bugünlerde sosyal hayatla bağımı kopardığım için filmlere, kitaplara, aktörlere filan sarmış durumdayım. Biraz önce izlediğim "The Artist" filminin baş rol oyuncusu Jean Dujardin kesinlikle mükemmel bir aktör. Aslında başka bir filmini de izlemiştim Fransız aktörün o filminin adı ise "Lucky Luke"du. Ama yine de "The Artist" filmi 2011 de çekilmiş 1927'li bir film ve bu beni çok çok hem de çok etkiledi. Öncelikle filmi anlatmak gerekirse şöyle özetleyebilirim. Tamam böyle özetleyemem normal konuyu yazacağım işte. Film 1927 de sessiz sinema aktörü olan çok ünlü bir adamın film galasıyla başlıyor. Bir nevi film içinde film. Bu ünlü aktöre kaza eseri bir bayan çarpıyor ama adam o kadar tatlı ve iyimser biri ki gülüyor ve kadını alttan alıyor. Sonra ise işler çok üzün kadın şans eseri adamın baş rolünde oynadığı filmin bir dansçısı oluyor. Aralarında başta bir yakınlaşma oluyor ama adam ona daha çok arkadaşlık gösteriyor ve ona nasıl aktris olunacağını gösteriyor. Aynı zamanda zaman da ilerliyor ve sesli filmler gelişiyor. Adam işinden oluyor parasız kalıyor bu sırada ise kadın baş rol oyuncu olarak sesli filmlerde... Artık bundan sonrasını izleyin ve görün :).
Asıl konum ise Jean Dujardin'in oyunculuğuydu. Artık söze gerek yok ki ünlü aktör mükemmel bir performans göstermiş. Tam bir 1920li yılların beyefendisi ve ünlü adamı. Filmde en çok dikkatimi çeken özelliği ise gülüşü ve onun sağ kolu olan köpeği olmuştu. Her mutlu bir olay yaşanan sahnede Jean Dujardin'in gülüşü seyirciye ya da sadece bana mutluluk verdi. bir diğer hoşuma giden olay ise köpekcikti. Bu köpek filmde rolünü oynadığı aktörün köpeği fakat sahibine büyük bir dostlukla sarılmış biçimde ve bu da filme bir duygu katıyor.
Filmden sonra açtım interneti ve bu başarılı aktörün hayatına baktım. Jean Dujardin 19 Haziran 1972 Paris doğumlu. Yani dün doğum günydüüü :D. Bunu fark şu anda fark etmem büyük şapşallık kabul ediyorum. 1999'da esas kariyerine başlamış olan bu oyuncunun iki çocuğu var ve evli :). Son olarak bastırarak söylemek istediğim şey ise mutlaka bu adamın "The Artist" filmindeki gülüşüne bakın o sahnelerde mutlu olan tek kişi ben olmamalıyım!! Öyle değil mi?
-Düşük Bel Kot Yazarı
Pretty Little Liars ^_^
Bence her genç kızın yapması gereken şey kendi zevklerine uyan yabancı bir dizi izlemek. Çok cool! Benim izlediğim birçok yabancı dizi olsa da en çok severek ve çoğunlukla korkarak izlediğim bir dizim var. Pretty Little Liars...
Öncelikle konuyu wikipedia'dan filan copy paste yapmayacağım. Gizem, korku, heyecan ve dostluk bence bir gençlik dizisinin içinde olabilecek en güzel özellikler. Pretty Little Liars 3.sezonuna geçmiş bir gençlik dizisi. Dört kızın hayatını ele alıyor (Spencer, Hanna, Aria, Emily). Kızların ortak yönleri ise Alison adındaki bff diye nitelendiriğimiz en yakın arkadaşları. Pijama partisi yaptıkları bir gün Alison ortadan kayboluyor ve bir sene boyunca asılan bütün kayıp ilanlarının sonunda cesedi bulunuyor. Fakat cenaze günü hayatlarının en korkunç anı başlıyor ve cidden benimde korktuğum bir olay bu. Bir telefon sapıkları oluyor işin en korkunç tarafı gizli numaradan mesajlar atan bu sapık onların sırları ile ilgili her şeyi biliyor ve onları durmadan takip ediyor. Her mesajın sonunda ise o bilindik Alison'ın baş harfi "-A" ile bitiyor. Vakit kaybetmeden izlemeniz gereken bir dizi kesinlikle. Şu anda oynayan dizide A açıklanmış olsa bile işin kötü bir tarafı var A tek bir kişi değil...
Şmdiden iyi seyirler ^,^
-A
Train - Hey Soul Sister (Lyrics)
Nedenini bilmediğim bir şekilde bu şarkıyı dinlediğim zaman mutlu oluyorum. Belki senide mutlu edebilirim düşük bel kot okuyucusu :).
Hal Hal Akımı
Bu senenin ünlü modası: Hal Hal (Anklet)
Bu haftasonu dışarıda gezerken fark ettim. Herkeste bir anklet akımı var ve bence çok hoş duruyor. Accessorize ise anklet dünyası diye nitelendirdiğim farklı bir dünya olmuş. Akmerkezdeki mağazasında ne tarafa baksam farklı şekillerde hal hallar gördüm. Hal halların en sevdiğim tarafı farkllı bir havaya sahip olmaları ve farklı renklerdeki bazı ojelerle çok iyi uyum oluşturmaları. Örneğin şu anda Accessorize'dan aldığım kahverengi ipli hal hal lacivert ojelerimle şaşılacak bir uyum içerisinde. Ama bildiğiniz gibi bunların hepsi birbirleri ile bağlantılı. Pull & Bear'dan aldığım yüksek bel kot şort üstüne askılı farklı kahverengi tonlarındaki çizgilere sahip bluzla ojelerim ve hal hallarım tam bir kombin oluşturuyor. Ne yapalım dışarı sadece haftasonları çıkınca evde de tam bir stiletto kesiliyorum.Yukarıdaki fotoğraf ise Accessorize'dan aldığım iki hal hal :). Sizin için çektim umarım beğenirsiniz.
Bu haftasonu dışarıda gezerken fark ettim. Herkeste bir anklet akımı var ve bence çok hoş duruyor. Accessorize ise anklet dünyası diye nitelendirdiğim farklı bir dünya olmuş. Akmerkezdeki mağazasında ne tarafa baksam farklı şekillerde hal hallar gördüm. Hal halların en sevdiğim tarafı farkllı bir havaya sahip olmaları ve farklı renklerdeki bazı ojelerle çok iyi uyum oluşturmaları. Örneğin şu anda Accessorize'dan aldığım kahverengi ipli hal hal lacivert ojelerimle şaşılacak bir uyum içerisinde. Ama bildiğiniz gibi bunların hepsi birbirleri ile bağlantılı. Pull & Bear'dan aldığım yüksek bel kot şort üstüne askılı farklı kahverengi tonlarındaki çizgilere sahip bluzla ojelerim ve hal hallarım tam bir kombin oluşturuyor. Ne yapalım dışarı sadece haftasonları çıkınca evde de tam bir stiletto kesiliyorum.Yukarıdaki fotoğraf ise Accessorize'dan aldığım iki hal hal :). Sizin için çektim umarım beğenirsiniz.
İlk yazı X_X
Öncelikle herkese merhaba ^.^,
İlk yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Aslında bu blogu da yazabileceğimden de hiç emin değilim. Üşengeç bir kızım ve ben size en baştan yaşımı belirteyim 14, yani ona göre okuyun sonra yaş problemi yaşamayalım aramızda. Uf gene zırvaladım kendi kendime. Bence bu blogumu tek bir kişi bile okumayacak. Çok eminimm :). Birçok blog var ve bazıları profesyonel. Şimdi size soruyorum onlar mı ben mi? Tamammm biraz hızlı oldu çünkü şu anda elinizin exit tuşuna gittiğini görebiliyorum. Bu blogu asıl yazış amacım kesinlikle sanal dünya da bir devrim filan yapmak değil. Amacım annemle babamın yaz tatilimi aptalca geçirmemem yönündeki öğütlerinden kurtulmak. Aslında baya bir haklılar. Dün evde aptal aptal bütün gün bilgisayarda ve telefonda takılarak geçirdim. Hazır kendimi ilk yazıda açmışken bu blogu birazda kendi yazma şevkimi geliştirmek için yazıyorum. Sizlerde benim deneme tahtam oluyorsunuz. Öhö öhö özür dilerim ağzımdan kaçtı bir nevi arkadaş filan oluyosunuz :). Neyse ilk yazıyı mahvettim. Baya bir sıkıcı yazı oldu ya :(. Neyse bunu silecek halim yok ama lütfen diğer yazılarım gelirse okuyun söz veriyorum sıkılmayacaksınızz :). Bu arada okuduysanız lütfen yorum atar mısınız? Kendimi bu konuda sizin görüşlerinizle geliştirmek istiyorum.
İlk yazıya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Aslında bu blogu da yazabileceğimden de hiç emin değilim. Üşengeç bir kızım ve ben size en baştan yaşımı belirteyim 14, yani ona göre okuyun sonra yaş problemi yaşamayalım aramızda. Uf gene zırvaladım kendi kendime. Bence bu blogumu tek bir kişi bile okumayacak. Çok eminimm :). Birçok blog var ve bazıları profesyonel. Şimdi size soruyorum onlar mı ben mi? Tamammm biraz hızlı oldu çünkü şu anda elinizin exit tuşuna gittiğini görebiliyorum. Bu blogu asıl yazış amacım kesinlikle sanal dünya da bir devrim filan yapmak değil. Amacım annemle babamın yaz tatilimi aptalca geçirmemem yönündeki öğütlerinden kurtulmak. Aslında baya bir haklılar. Dün evde aptal aptal bütün gün bilgisayarda ve telefonda takılarak geçirdim. Hazır kendimi ilk yazıda açmışken bu blogu birazda kendi yazma şevkimi geliştirmek için yazıyorum. Sizlerde benim deneme tahtam oluyorsunuz. Öhö öhö özür dilerim ağzımdan kaçtı bir nevi arkadaş filan oluyosunuz :). Neyse ilk yazıyı mahvettim. Baya bir sıkıcı yazı oldu ya :(. Neyse bunu silecek halim yok ama lütfen diğer yazılarım gelirse okuyun söz veriyorum sıkılmayacaksınızz :). Bu arada okuduysanız lütfen yorum atar mısınız? Kendimi bu konuda sizin görüşlerinizle geliştirmek istiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)